3 Ocak 2010 Pazar

ÇOK ZOR HAYAT BİR ŞEYE BENZEMİYOR... HİÇBİR ŞEYE....

Mutlu günlerim geride mi kaldı. Artık mutlu hissetmiyorum kendimi. Eskiden mutluymuşum bunu farkettim. Parasızlık insanı çok çok mutsuz edebiliyormuş demek ki. Arkitera kariyere baktım. İş ilanlarına. İçinden çıkılamaz bir durumda hissediyorum kendimi. Bu işi bitirmeden parayı almadan işe falan giremem. Bunca zamanı çöpe atamam bir yandan, bir yandan da ne kadar zaman daha? diyorum. Ne kadar zaman daha bekleyeceğim? Empati çok zor birşeymiş. Başkası yerine düşünmek, ona hak vermek. Geçen sabah kaşlarım çatık uyandım. İlk defa başıma geliyor böyle birşey. Ne kadar mutsuz uyanmışım. Boş gibi herşey. Hayatım boktan mı , yoksa Saygın gittikten sonra mı boktanlaştı anlayamıyorum. İki durumda da umutsuzum. Yani Saygın'a bu kadar anlam yüklemiş olmam (5 ay uzakta olduğu için yıkılmam, bu kadar kırılgan olması herşeyin) mi daha kötü yoksa hayatımın zaten boktan olması, Saygın'ın sadece onu görmememi sağlamış olması mı daha kötü bilemiyorum. Hangisi olursa olsun, zayıf bir karakter olduğum net. Bundan çıkabilecek miyim? Neden herşey bu kadar zorlaştı? Kendimi gittikçe kararan bir koridora giriyormuşum gibi hissediyorum. Acaba ilerde "ne karanlık dönemlerimdi" mi diyeceğim. Yoksa gittikçe daha da dibe mi vuruyorum bilmiyorum. Umut her seferinde azalıyor ve yerini daha fazla umutsuzluğa bırakıyor ama hiç yok olmuyor. Einstein'ın böyle bir teoremi vardı Egemen anlatmıştı. Yaklaştıkça uzaklaşmak... İki nokta arasındaki mesafenin yarısını kat edersen yarısı kalır. Yarısını daha ve yarısını daha... Sonsuza gider bu ve teoride asla ulaşmazsın diğer noktaya. Umut ile umutsuzluk arasındaki ilişki böyle birşey sanırsam. Durumu yukarıda grafikle açıkladım. Çok gerekliydi o grafik. O grafik herşeyi anlatıyor. İyi oldu onu çizmem.

tık...tık...tık...tık...tık...

Neyi bekliyorum?...

Lüzumsuz hayatımın geçmesini...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder