16 Ekim 2009 Cuma

HUZURSUZ MUYUM NEYİM

Saplantı halinde herşey bu aralar bende. Kendimden utanıyorum. En yakınımdakilere ters ters çıkışlar yapıyorum. İşler yavaş diye mi, can sıkıntısından mı, enerjim mi fazla geliyor nedir...

Panikle kalkıyorum yataktan çizimler falan diye, ama iki saat kahvaltı ediyorum. Sonra paniğime kaldığım yerden devam ediyorum. Yok, öyle uzun uzun oturmadan da edemem. Çaylara doyulsun, kahveler içilsin... Tamam şimdi çalışabilirim artık. Ama sakın biri çağırmasın dışarı, ya da gelecek olmasın. Çünkü hiç tereddüt etmem buluşmalarda. Eve girmek istemiyorum. Akşama kadar konuşalım. Zaten böyle de geçer ömür rahatlıkla. Ne yani çok işin varsa, çok çalışıyorsan adam mı oluyorsun... Nedir bu kendini çalışmadığın zamanlar içinde bulduğun boşluk, işe yaramazlık hissi falan. Çalışmak ta gülmek, gezmek, spor yapmak (spor olayını içten söylemiyorum. Sadece genel geçer olduğu için bunu da yazdım) gibi gerekli bence. Ama bu kadar çok mu olmalı? Gününün en azından yarısı çalışarak mı geçmeli... Çok çalışanlar neden bu kadar takdir toplar. Çok çalışmak o kadar kolay ki... Gir bi ofise, gecelere kadar çalış, anlamazsın bile zaman nasıl geçti gitti. Sonra o bütün gün çalışmanın getirdiği huzurlu yorgunlukla git bi çay iç, film izle, uyu... Ne güzel hayat... Sevmiyorum çok çalışanları, onları sevenleri hiç sevmiyorum.

Kolaysa az çalış, arkadaşlarla buluş, düşün düşün, sonra düşüncelerinden kurtulmaya uğraş. Kolaysa hem az çalış, hem paranı yetir, hem yapacaklarından geri kalma. Sakın geri kalma film ekiminden, bienalden, madonna nü sergisinden. Aman haaa... Tamam bu başka bir konudur. Buna başka zaman girerim.

Yok yok, bi bahçede domates falan ekmeliyim ben. Yarım saatte bir gelip kontrol etmeliyim büyümüşler mi diye. Koparıp koparıp "bak çıtır çıtır olmuşlar nasıl taze..." diye görüşlerimi belirtmeliyim biberler hakkındaki yanımdaki bahtsız sevgiliye. Şu an bana öyle geliyor ki hayat bundan ibarettir.

not: resimdeki çalışma, global ısınmaya dikkat çekmek için buzdan heykeller yapan ve güneşte onları erimeye bırakan brezilyalı sanatçı Nele Azevedo'ya ait.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder